7 Mart 2010 Pazar

Sana dilsiz dudaksız sözler söyleyeceğim

Bütün kulaklardan gizli sulardan bahsedeceğim

Bu sözleri sana herkesin içinde söyleyeceğim

Ama senden başka kimse duymayacak

Kimse anlamayacak...

Sanki içimde susmanın pek değerli olduğunu bilen hoş sözlü yüz kişi varda onların hepsi ellerini dudaklarına götürmüşler'bu bahsi bırak,sus' diye bana işaret ediyorlar.


Cemal Süreya der ki;
Ben seni düşünüyorum seni
Hani tıpkı o ilk günlerdeki gibi
Kalbim diyorum kalbim
Daha dün tezgahtan çıkmış bir su sayacı gibi
Aşkı anılar besliyor düşler kadar
Bu yüzden diyorum ki aşk eskidikçe aşktır
Sevgi eskidikçe sevgi
Günümüz, ekmeğimiz, türkümüz
Çoluğumuz çocuğumuz
Binalar yan yana yükselip gidiyor
Vapurların ağzı köpük içinde
Uzaklarda ne kapılar açılıyor
Trenin biri bir istasyona varıyor
Oradan çıkıyor biri.
Her şey biliyor her şey
Sen biliyor musun bakalım
Seni nice sevdiğimi?
Üstüne titrediğimi?

Geldiğimi?




Gittiğimi?






Oruç ARUOBA’da der ki;


Kendi olarak, sana gelen-


sana gereksinimi olmadan, seni isteyen-


sensiz de olabilecekken, senin ile olmayı seçen-


kendi olmasını, seninle olmaya bağlayan- -


O, işte…



“Eskiden 2 kişi oturduğumuz kapı aralığına şimdi zor sığıyorum, insan büyüdükçe yalnız mı kalıyor ne?” Büyüdükçe insan bence yalnız olmayı çemberi daraltmayı tercih ediyor, belkide hayat tercih ettirtiyor. Herzaman sırtını yasladığın çember ne kadar darsa o kadar güvende olursun diye düşünürüm.
Sanırım insan büyükdükçe akıllanıyor, akıllandıkçada susuyor. Bakıyorumda eskiden daha çok konuşurdum, artık daha çok dinler, sonra konuşur, az konuşur oldum. Eskiden konuşmayınca orada değil gibi hisseder, kendimi göstermeye çalışır, bende varım derdim. Konuşmayınca, söylemeyince unuttum sanmasınlar isterdim. Artık sustukça hatırlıyorum. Akıllandıkça susuyor, sustukça akıllanıyorum.